Menü
Ceza Davaları

Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu – 5 Soru / 5 Cevap

Haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu

Haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu hakkında merak edilenleri bu yazımızda bulabilirsiniz. Sorularınızı, aşağıda bulunan yorumlar bölümünden iletebilirsiniz. Hukuki desteğe ihtiyaç duyduğunuzda randevu almak için bizlere ulaşabilirsiniz.

Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu Hangi Kanunda Düzenlenmiştir?

Haberleşme gizliliği, kişiler arasında gerçekleşen bilgi alışverişinin haberleşme özgürlüğü kapsamında korunmasını ifade eder. Bu korumayı sağlayabilmek amacıyla Türk Ceza Kanunun 134. maddesinde haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu düzenlenmiştir. Kanundaki düzenleme şu şekildedir:

TCK 132 – Haberleşmenin gizliliğini ihlal

(1) Kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu gizlilik ihlali haberleşme içeriklerinin kaydı suretiyle gerçekleşirse, verilecek ceza bir kat artırılır.

(2) Kişiler arasındaki haberleşme içeriklerini hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın hukuka aykırı olarak alenen ifşa eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.

Söz konusu maddenin her bir fıkrasında, farklı seçimlik hareketler için farklı sürede hapis cezaları öngörülmüştür.

Haberleşmenin gizliliğini ihlal

Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu Nasıl Oluşur?

Haberleşmenin gizliliği ihlal suçu üç ayrı şekilde gerçekleşebilir:

1. Gizliliğin ihlali ve kayda alınması suçu:

Türk Ceza Kanunu’nun 132.maddesinin ilk cümlesinde haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun temel şekli, aynı maddenin ikinci cümlesinde ise haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun nitelikli hali düzenlenmektedir. Bu itibarla haberleşme içeriğinin ihlal edilmesi, yani herhangi bir suretle dinlenmesi veya okunması suçun temel şeklini oluşturmaktadır. Haberleşme içeriklerinin kayda alınması ise suçun nitelikli halini oluşturmaktadır.

Haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun, oluşabilmesi için haberleşmenin, bir haberleşme aracıyla yapılması şarttır. Bu sebeple kişiler arasında yüz yüze yapılan haberleşmenin dinlenmesi ve kayda alınması durumunda bu suç oluşmaz. Bu durumda ancak Türk Ceza Kanunun 133. Maddesinde düzenlenen “kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması” suçu oluşabilir. Haberleşmeye elverişli her türlü araç ile bu suçun olması mümkündür. Bu kapsamda bu suç mektupla, telefonla, telgrafla, elektronik posta yoluyla yapılan haberleşmelerde dahil olmak üzere her türlü haberleşme aracı ile yapılabilir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2016/868 E., 2020/442 K., 03.11.2020 T.

“Madde metninde, kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğinin ihlâli suç olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu suç, belirli kişiler arasındaki haberleşmenin içeriğinin öğrenilmesiyle işlenmektedir. Kişiler arasındaki haberleşmenin ne suretle yapıldığının suçun oluşumu açısından önemi yoktur. Bu haberleşme, örneğin mektupla, telefonla, telgrafla, elektronik posta yoluyla yapılabilir. Bu suç açısından önemli olan, haberleşmenin belirli kişiler arasında yapılmasıdır. Söz konusu suçu, bu haberleşmenin tarafı olmayan kişi işleyebilir.”

Haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu bakımından haberleşme, belirli iki veya daha fazla kişi arasında gerçekleşmiş olmalıdır. Söz konusu haberleşmenin içeriğini ihlal eden kimse haberleşmenin tarafı olmayan üçüncü bir kişi olmalıdır. Burada ihlalin ne şekilde gerçekleştirileceği kanunda tanımlanmamıştır. Söz konusu suç serbest hareketli bir suçtur. Bu sebeple haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun temel şekli bakımından, haberleşmenin tarafı olmayan bir kimse tarafından, haberleşme içeriğinin bilerek ve isteyerek herhangi bir suretle saptanması yani dinlenmesi veya okunması suçun oluşması için yeterlidir. Haberleşme içeriğinin kısmen saptanmış olması da bu suçun oluşmasına engel değildir.

2. Haberleşme içeriklerinin hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi suçu:

Türk Ceza Kanunu’nun 132.maddesinin 2.fıkrasında haberleşme içeriklerinin hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi suç olarak düzenlenmiştir. Kanun koyucu, burada özellikle “hukuka aykırı” ifadesine vurgu yapmıştır. Bunun anlamı; haberleşme içeriklerinin, yetkisiz kişilere ifşa edilmesi sonucunda suçun oluşacak olmasıdır. Söz gelimi yetkili makamlar nezdinde bir suçun soruşturulması ve kovuşturulması amaçlı, haberleşme içeriklerinin açığa vurulması suç oluşturmayacaktır. Yargıtay da vermiş olduğu yakın tarihli bir kararında “hukuka uygun ifşa” ifadesine açıklık getirmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2016/868 E., 2020/442 K., 03.11.2020 T.

“Maddenin ikinci fıkrasında, kişiler arasındaki haberleşme içeriklerinin hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Haberleşme içerikleri hukuka uygun bir şekilde veya birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi suretiyle öğrenilmiş olabilir. İkinci fıkrada tanımlanan suç, haberleşme içeriklerinin ifşasıyla, yayılmasıyla, yani yetkisiz kişilerce öğrenilmesinin sağlanmasıyla oluşur.

Fıkra metninde bu ifşanın hukuka aykırı olması açıkça vurgulanmıştır. Bu bakımdan örneğin, kişiler arasındaki telefon konuşmalarına ilişkin kayıtların, savcılık veya mahkemeye verilmesi, duruşmada açık bir şekilde dinlenmesi veya okunması hâlinde, söz konusu suç oluşmayacaktır. Buna karşılık, henüz soruşturma aşamasında iken, kişiler arasındaki konuşma içeriklerinin, hukuka uygun bir şekilde kayda alınmış olsalar bile, örneğin televizyonlarda veya gazetelerde yayınlanması hâlinde, bu suç oluşacaktır.”

3. Kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğinin alenen ifşa edilmesi suçu:

Türk Ceza Kanunu’nun 132.maddesinin 3.fıkrasında; kişinin, kendisiyle yapılan iletişimi ifşa etmesi suç olarak düzenlenmiştir. Bu suç bakımından fail, bizzat haberleşmenin tarafı olan kişidir. Aynı zamanda burada söz konusu ifşa “alenen” yapılmış olmalıdır. İfşa, açığa vurma anlamına karşılık gelir. İfşanın alenen yapılmış sayılması için ise haberleşme içeriklerinin, belirsiz sayıdaki kişiler tarafından duyulabilecek veya görülebilecek şekilde açığa vurulması gerekir. Söz konusu açığa vurma eyleminin, basın yolu ile yapılması hali için de aynı ceza öngörülmüştür.

Haberleşmenin gizliliğini ihlal

Eşler Arasında Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu Oluşur Mu?

Aynı konut içerisinde yaşadıkları göz önüne alınacak olursa eşlerden birinin, diğer eşin üçüncü kişilerle yapmış olduğu haberleşme içeriklerine ulaşım sağlamaları oldukça kolaydır. Söz konusu durum; haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun, eşler arasında daha çok gündeme gelmesine neden olmaktadır. Akla gelen sorulardan bir tanesi de bu suçun eşler arasında oluşup oluşmayacağıdır. Eş olma, bir hayatı paylaşma, ortak yaşam sürme gibi etkenler; bir eşin diğer eşin sahip olduğu temel özgürlükleri kısıtlayabileceği anlamına gelmemektedir. Bu sebeple eşler de haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun faili olabilir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2016/868 E., 2020/442 K., 03.11.2020 T.

“Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, sanık ve katılanın resmi nikahlı evli oldukları bu süreçte katılan ve sanığın birbirlerinin facebook adreslerini ve şifrelerini bilip, evlilik birliği içerisindeki güven ile birbirlerinin adreslerine giriş yapabildikleri, bu süreçteki kontrollerinin birbirlerinin rızası ile olduğu, taraflar arasında anlaşmazlık oluşup boşanma sürecine girildiğinde aynı şekilde bildiği şifre ile sanığın katılanın adresine girerek katılanın annesi ile kendisine dair yaptığı görüşmeleri boşanma davasına delil olarak sunmak için katılanın annesi ile arasındaki yazışmaları önce kendi elektronik posta adresine aktarıp, sonrada gıyabında yapılan yazışmalardan haberder olduğunu bildirmek için, katılanın elektronik posta adresine göndermek şeklindeki eyleminin TCK’nın 132/1 maddesinde yazılı suçu oluşturduğu kabul edilmelidir.”

Görüleceği üzere eşler arasında haberleşmenin gizliliği ihlal suçunun oluşması mümkündür. Ancak burada fail olan eşin, hukuka aykırı hareket etme bilinciyle hareket etmesi gerekir. Nitekim Yargıtay, eşlerden birinin, boşanma davasında iddiasını ispatlama amacı ile eylemde bulunduğu ve hukuka aykırı hareket etme bilincinin olmadığı durumlarda haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun oluşmayacağını değerlendirmiştir.

Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2019/3738 E., 2020/842 K., 22.01.2020 T.

“TCK’nın 132. maddesindeki haberleşmenin gizliliğini ihlal ve aynı Kanun’un 134. maddesindeki özel hayatın gizliliğini ihlal suçları kapsamında değerlendirilebileceği; ancak, katılana ait ses kayıtlarını, üçüncü kişi ya da kişilerle paylaştığı ve/veya çoğaltarak dağıttığına ilişkin hakkında bir iddia ileri sürülmeyen sanığın, kaybolma olasılığı bulunan delillerin muhafazasını sağlayıp, boşanma davasına sunarak, aile içi geçimsizliğin kaynağının katılanın olumsuz tutum ve davranışları olduğunu ispatlama amacını taşıyan eylemlerinde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle davranmadığı gerekçelerine dayalı olarak ilk derece mahkemesinin mahkumiyet hükmü kaldırılarak, sanık hakkında CMK’nın 223/2-a maddesi gereğince beraat hükümleri kurulmasına ilişkin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesinin kararında dosya kapsamına göre bir isabetsizlik görülmemiştir.”

Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçunda Şikayet Hakkı Nasıl Kullanılır?

Türk Ceza Kanunu’nun 132. Maddesinde yaptırım altına alınan haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu, kanun koyucu tarafından soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı bir suç olarak düzenlenmiştir. Bunun anlamı yetkili makamların, haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu bakımından kendiliğinden harekete geçemeyecek olmasıdır. Söz konusu suçun, yetkili makamlar nezdinde soruşturulması için mutlaka suçtan zarar gören veya mağdur kimsenin şikayette bulunması şartı aranır. Şikayet hakkı, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan bir tanesidir ve bizzat kişinin kendisi tarafından kullanılmalıdır.

Şikayetçi olmak isteyen bir kimse polis, jandarma veya savcılığa beyanda bulunabilir. Bununla beraber savcılığa veya mahkeme yazılı bir dilekçe vermek suretiyle ile şikayetçi olunması mümkündür. Şikayet dilekçesinin elle veya bilgisayar yazısı ile yazılmış olmasının bir önemi yoktur. Şikayete konu olayın açık ve anlaşılır şekilde anlatılması önemli olandır. Bu aşamalarda ceza avukatından hukuki yardım almak sürecin sağlıklı ilerlemesine ve hak kaybının meydana gelmemesi bakımından önemlidir. Zira şikayet süresi fiili ve faili öğrenme tarihinden itibaren 6 aydır. Şikayet hakkını kullanabilmek için hem fiilin hem failin öğrenilmiş olması gerekir.

Örneğin; haberleşme gizliliğini ihlal eden olay biliniyor ancak ihlalin kim tarafından gerçekleştirildiği bilinmiyor olabilir. Bu takdirde söz konusu 6 aylık süre, ihlale neden olan kişi öğrenildikten sonra işlemeye başlayacaktır. Elbette bu kimse öğrenilmeden de şikayette bulunulabilir ancak bu takdirde şikayet süresinin sone ermesi gibi bir durum söz konusu olmayacaktır.

Şikayet için öngörülen 6 aylık süre, hak düşürücü niteliktedir. Bunun anlamı, süresi geçtikten sonra yapılan şikayetin sonuç doğurmayacağı yönündedir. Bu itibarla; özel hayatın gizliliğini ihlal suçu bakımından, süresi içinde yapılan bir şikayet bulunmadığı takdirde yargılama yapılması mümkün olmayacaktır.

Haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu2

Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Eden Delil Boşanma Davasında Kullanılabilir Mi?

Hukukumuzda; vakıalara ilişkin ispatın, hukuka uygun delillerle mümkün olabileceği kural olarak benimsenmiştir. Bu itibarla; gerek Anayasa’da gerek Ceza ve Hukuk Muhakemeleri Kanunlarında yapılan düzenlemelerle, hukuka aykırı delil etme ve hukuka aykırı delillerin değerlendirmesi yasaklanmıştır. Ancak özellikle özel hukuk davalarında bu kuralı çok keskin ve sert anlamamak gerekir. Kural olarak hukuka aykırı elde edilmiş olan deliller ispat vasıtası olarak kullanılamaz. Ancak o vakıanın yegane ispat vasıtası; o delil ise hakimin takdirinde olmakla beraber kullanılması mümkündür.

Yargıtay; vermiş olduğu kararlarda, haberleşmenin gizliliğini ihlal eden eşin, yalnızca iddiasını ispat amacı taşıdığı, hukuka aykırı hareket etme bilincinin olmadığı, bu sebeple de haberleşmenin gizliliğini ihlal eden delilin boşanma davasında delil olarak kullanılmasında bir sakınca olmadığını ifade etmiştir.

Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2019/13099 E., 2020/3716 K., 17.06.2020 T.

“Dosya kapsamına göre, resmi nikahlı eşi olan katılan tarafından aldatıldığını ve katılanın annesi olan mağdur ile ağabeyi olan olan mağdur dan yalan tanıklık yapmalarını istediğini iddia eden sanığın, boşanma davasının açıldığı ve katılanla fiilen ayrı yaşadıkları dönemde, katılan ile katılanın annesi ve katılanın annesi ile katılanın ağabeyi arasında geçen telefon konuşmalarını, katılanın annesinin yanında ve onun bilgisi dahilinde kaydedip, elde ettiği kayıtları boşanma davasına ve sanık sıfatıyla yargılandığı ceza davasına delil olarak sunduğu iddialarına konu olayda;

Katılanın tarafı olduğu haberleşme içeriklerini, üçüncü kişi ya da kişilerle paylaştığı ve/veya çoğaltarak dağıttığına ilişkin hakkında bir iddia ileri sürülmeyen sanığın, kendisine ve aile birliğine yönelen, onurunu zedeleyen, haksız bir saldırı altında ve başkaca şekilde ispatlanması mümkün olmayan bir hal içerisinde iken, kaybolma olasılığı bulunan delillerin muhafazasını sağlayıp, görülmekte olan dava dosyasına sunarak, aile içi geçimsizliğin kaynağının, katılanın güven sarsıcı ve olumsuz davranışları olduğunu ispatlama amacını taşıyan eylemlerinde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle davranmaması nedeniyle sanık hakkında beraat kararı verilmesine dair yerel mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.”

Yazar Hakkında

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. İstanbul Barosu'na bağlı olarak avukatlık hizmeti vermektedir. Uzmanlık alanı, aile hukukundan kaynaklanan davalardır. Boşanma avukatı olarak Milliyet/Pembenar ekinde köşe yazarlığı yapmaktadır.

Yorumlar

    Yorum Bırak