Şerh koydurmak hakkında merak edilenleri bu yazımızda bulabilirsiniz. Sorularınızı, aşağıda bulunan yorumlar bölümünden iletebilirsiniz. Hukuki desteğe ihtiyaç duyduğunuzda randevu almak için bizlere ulaşabilirsiniz.
Aile Konutu Nedir?
Aile konutu, eşlerin, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı, aile yaşantısının merkezinde yer alan, ailenin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği anılarla dolu meskendir. Bir konutun, aile konutu olarak nitelendirilebilmesi için pek çok kriterin bir araya gelmesi gerekir. Bu kapsamda aile konutundan bahsedebilmek için, öncelikli olarak eşlerin, o konutu mesken olarak kullanma niyeti olması gerekir. Mesken olarak kullanılacak konutun, ailenin ortak kullanımına özgülenmiş olması ve konutun ailevi faaliyetlerin merkezi haline gelmiş olması da gerekmektedir.
Ailevi faaliyetlerin merkezinde olmayan veya mesken olarak kullanılmayacak olan yapıların aile konutu olarak nitelendirilmesi ve aile konutuna dair korumalardan faydalanması mümkün değildir. Bu sebeple yazlık, kışlık, yayla evi, dağ evi, devre mülk gibi geçici konaklamalar yapılan ve ikincil nitelikte olan yapılar aile konutu olarak değerlendirilmemektedir. Yine benzer şekilde aile konutunda kısa süreli ya da uzun süreli kalınmış olması da aile konutunun niteliği bakımından önemli bir kriter değildir. Bir konutun aile konutu olup olmadığı konusunda ihtilaf ortaya çıktığında elektrik abonelikleri, su abonelikleri, kira kontratı gibi deliller yanında tanık ile de ispat mümkündür.
Aile Konutu Nasıl Seçilir?
Taşıdığı önem itibariyle aile konutunun nasıl seçileceği dahi kanunda düzenlenmiştir. Gündelik hayatta bu durum çok karşımıza çıkmasa da aile konutu, eşler tarafından birlikte seçilebileceği gibi bir tarafın onay vermesi ile de seçilebilir. Aile konutunun seçimi ve tespiti, aile konutuna şerh koydurmak bakımından da büyük öneme sahiptir. Nitekim eşlerden birinin ikametgahlarının başkaca adreslerde olması durumunda aile konutunun nasıl seçildiğini önemlidir.
Aile Konutuna Şerh Koydurmak Ne İşe Yarar?
Aile konutuna şerh koydurmak, malik olmayan eşin taşınmaz üzerindeki haklarını kullanmasını kolaylaştırır. Nitekim Medeni Kanun’un 194. maddesinde aile konutuna dair korumalar, düzenlenmiştir. Medeni Kanundaki bu düzenleme çerçevesinde eşlerden biri, diğerinin açık rızası bulunmadıkça, aile konutunu devredemez, aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz veya aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez. Bu yasağa uyumadan yapılan işlem, kesin olarak hükümsüz olur. Kesin hükümsüzlük hali, herkes için geçerlidir. Dolayısıyla taşınmazı devreden eş kadar, bu taşınmazı devralan üçüncü kişi bakımından da yapılan işlem hükümsüz olur. Üstelik burada üçüncü kişinin iyi niyetli olup olmamasının da hiçbir önemi bulunmamaktadır.
Medeni Kanun’da düzenlenen bu koruyucu hükümlerden yararlanabilmek için aile konutuna şerh koydurmak büyük kolaylık sağlayacaktır. Ancak aile konutuna şerh koydurulmamış olması da tümüyle hak kaybı yaşanmasına neden olmaz. Zira diğer eşin rızası alınmadan yapılan işlemler, şerh koydurmaya fırsat kalmamış olsa dahi kesin hükümsüzdür. Tapuda aile konutu üzerine şerh koydurmak sadece üçüncü kişilere durumu açıklayıcı niteliktedir.
Tasarrufta Bulanamayan Eş Ne Yapabilir?
Medeni Kanun’da aile konutunu koruyucu nitelikteki düzenleme, emredici niteliktedir. Bu sebeple bu haktan peşin olarak feragat etmek mümkün değildir. Ancak taşınmazın sahibi olmayan veya kira sözleşmesinin tarafı bulunmayan tarafın “açık rızası” yapılan işleme geçerlilik kazandırır. Açık rızanın, yazılı olması da şart değildir. Ancak açık rızayı geçerli hale getirmek için öylesine büyük öneme sahiptir ki, yazılı olarak yapılmasında menfaat bulunmaktadır.
Eşlerden biri, sadece diğer tarafa zarar vermek için rıza vermiyor olabilir. Bu tür durumlarda diğer eşin rızasını alamayan eş bakımından da bazı hukuki çareler bulunmaktadır. Bu kapsamda rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hakimin müdahalesini isteyebilir.
Aile Konutuna Dair Korumalar Ne Zaman Başlar?
Aile konutuna dair korumalar, evlilik birliğinin kurulması ile birlikte başlar. Eşlerden birinin aile konutu terk etmesi durumunda dahi aile konutuna dair korumalar devam eder.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E: 2015/6593 K: 2018/13387 K.T.: 22.11.2018 |
---|
“Taşınmazın sırf kentsel dönüşüm alanında kalıyor olması, şerhin kaldırılması için yeterli değildir. Bu bakımdan yerel mahkemenin buna ilişkin gerekçesi doğru bulunmamıştır. Bununla birlikte davalı erkeğin 6284 sayılı yasa uyarınca evden uzaklaştırıldığı bunun üzerine tarafların ayrı yaşamaya başladıkları, ayrı yaşamaya başlamadan önce dava konusu taşınmazda birlikte oturdukları ve bu yerin aile konutu vasfını taşıdığı, erkeğin aile konutundan ayrılıp başka yere taşınması, evlilik birliğinin devam ettiği de dikkate alındığında taşınmazın aile konutu olma özelliği ortadan kaldırmaz.” |
Aile Konutuna Dair Korumalar Ne Zaman Sona Erer?
Aile konutuna dair korumalar şu haller temelde beş durumda sona erer. Bu kapsamda;
- Tarafların, evlilik birliği süresince oturdukları konutu, kendi serbest iradeleri ile aile konutu olmaktan çıkarmaları durumunda da aile konutuna dair korumalar ortadan kalkmaktadır. Bu tür durumlarda malik olan eş, diğer eşin rızasına gerek duymadan aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedebilir, aile konutunu devredebilir veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayabilir.
- Eşlerden birinin ölümü halinde aile konutu, bu özelliğini kaybeder. Bu sebeple eşlerden birinin ölümü halinde aile konutuna dair MK 194’de belirtilen korumalar, ölüm tarihi itibariyle kendiliğinden ortadan kalkar. Anca sağ kalan eş, aile konutunun kendisine özgülenmesine veya eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesinde aile konutuna dair imkanlardan yararlanmaya devam eder.
- Boşanma kararının kesinleşmesiyle birlikte eşler arasında evlilik birliği sona ereceği için aile konutuna dair korumalar da kendiliğinden sona erer. Ancak eşlerden biri tarafından boşanma davası açılmış olması, aile konutuna dair korumaların ortadan kalmasına neden olmaz. Nitekim bu tür durumlarda eşler arasındaki evlilik birliği, boşanma kararının kesinleşmesine kadar devam etmektedir. Bu durumun doğal sonucu olarak aile konutuna dair korumalar da devam etmektedir. Önemli olan husus boşanma kararının kesinleşmesidir.
- Eşler arasındaki evliliğin batıl olduğu gerekçesiyle evliliğin, mutlak veya nispi butlanla iptali için dava açılmış olabilir. Bu tür durumlarda ise MK 156 gereğince batıl olan evlenme, hâkimin kararına kadar geçerli bir evliliğin bütün sonuçlarını doğurur. Ayrıca MK 160 gereğince evlenmenin butlanı davasında, yargılama usulü bakımından boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır. Bu kapsamda mutlak veya nispi butlan kararının kesinleşmesine kadar eşler arasındaki evlenme, yasal bir evlenmenin tüm sonuçlarını doğurduğu için kararın kesinleşmesine kadar aile konutuna dair korumalar devam eder.
- Evlilik birliğinin devamı süresince eşlerden biri tarafından ayrılık davası da açılabilir. Ayrılık, boşanmaya neden olacak olayların ispat edilmesine rağmen karı-koca arasındaki ortak hayatın yeniden kurulma ihtimalinin bulunması durumunda, evliliğin bir yıl ile üç yıl arasında tatil edilmesidir. Ayrılık davasının açıldığı ve hatta ayrılık kararının verildiği dönemde eşler arasındaki evlilik birliği devam eder. Bu dönemde tarafların evlilikleri sadece belirli bir süre tatil edilmiştir. Eşler arasındaki evlilik birliğinin devam etmesi sebebiyle ayrılık kararı verilmesi halinde de aile konutuna dair korumalar devam eder. Şerh koydurmak halinde de sonuç değişmeyecektir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2017/2-1608 K. 2017/964 T. 24.5.2017 |
---|
“Dava, ipoteğin kaldırılması istemine ilişkindir. Davacı vekili müvekkilinin rızası dışında aile konutu üzerine ipotek konulduğunu, bu durumun Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesine aykırı olduğunu iddia ederek ipoteğin kaldırılmasını istemiştir. Toplanan delillerden ipotek veren davalının yargılama devam ederken öldüğü anlaşılmaktadır. Evlilik birliği ölümle sona ermiş ve bu sebeple Türk Medeni Kanununun 194. maddesindeki aile konutu koruması ortadan kalkmıştır. Böylece, davanın konusu kalmamıştır. Konusu kalmayan dava hakkında “karar verilmesine yer olmadığı” şeklinde kararı verilmesi gerekir.” |
Yorumlar