Menü
Mal Paylaşımı Davaları

Katılma Alacağı – En Çok Merak Edilen 16 Soru / 16 Cevap

Katılma Alacağı

Katılma alacağı hakkında merak edilenleri bu yazımızda bulabilirsiniz. Sorularınızı, aşağıda bulunan yorumlar bölümünden iletebilirsiniz. Hukuki desteğe ihtiyaç duyduğunuzda randevu almak için bizlere ulaşabilirsiniz.

Katılma Alacağı Nedir?

edinilmiş mallara katılma rejimi içerisinde düzenlenen bir alacak türüdür. Günümüzde evliliklerin büyük çoğunluğunda edinilmiş mallara katılma rejimi uygulanmaktadır. Bu durumun sonucu olarak katılma alacağına dair konular büyük öneme sahiptir. Katılma alacağının belirlenmesinde eşlerin çalışıp çalışmaması veya kazançlarının oranı hiçbir öneme sahip değildir.

Katılma alacağında katkının yapıldığı farazi olarak kabul edilmektedir. Bu sebeple katılma alacağı talep edecek eşin, diğer eşe ait bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine ya da korunmasına katkıda bulunması gerekmemektedir. Katılma alacağı, edinilmiş mallara katılma rejiminde, edinilmiş olan mal varlığı değerlerinde hesaplanacak artık değerin yarısıdır. Bu sebeple bu alacak türü artık değere katılma alacağı olarak da isimlendirilmektedir.

Katılma Alacağı

Katılma Alacağı Nasıl Hesaplanır?

Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere katılma alacağında farazi olarak katkı yapıldığı kabul edilmektedir. Ancak katılma alacağının hesaplanmasında bir sıralama bulunmaktadır. Yargıtay içtihatlarıyla şekillenen bu sıralamaya göre;

  • Öncelikli olarak eşlerin, hangi mal varlığı değerinin edinilmiş mal hangi mal varlığının kişisel mal olduğunu tespit edilmesi gerekir. Nitekim eşlerden birinin kişisel malında, diğer eşin talepte bulunması kural olarak mümkün değildir. Kişisel mal tespit edildiğinde bu mal varlığı tasfiyeden uzaklaştırılacaktır.

  • Edinilmiş mallar tespit edildikten sonra Medeni Kanun’un 229. maddesinde düzenlenen “eklenecek değerlerin” mal varlığına dahil edilmesi gerekir. Bu düzenleme, eşlerden birinin mal kaçırması durumunda büyük öneme sahiptir. Eklenecek değer, iki türlü olabilir. Bunlardan ilki, eşlerden birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer eşin rızası olmadan, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalardır. İkincisi ise bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirlerdir.
  • Mal rejiminin tasfiyesinde büyük bir öneme sahip olan eklenecek değerler, devreden eşin malvarlıkları arasında olmasa da tasfiyeye dahil edilir. Söz gelimi bir eşin, boşanma davası açılmadan hemen önce kendisi adına kayıtlı taşınmazını kardeşine devrettiğini düşünelim. Bu durumda taşınmaz, devreden eşin mallarından çıkmıştır. Ancak diğer eş, bu taşınmazın “eklenecek değer” olarak tasfiye hesabında dikkate alınmasını ve alacaklarının bu taşınmazı kapsayacak şekilde yapılmasını sağlayabilir.

  • Eklenecek değerler eklendikten sonra denkleştirme yapılır. Denkleştirme, Medeni Kanunun 230. maddesinde özel olarak düzenlenmiştir. Bir eşin kişisel mallara ilişkin borçları edinilmiş mallardan veya edinilmiş mallara ilişkin borçları kişisel mallarından ödendiği durumlarda denkleştirme yapılması talep edilebilir.
  • Söz gelimi eşlerden birinin, evlilik birliğinin kurulmasından önce edindiği bir aracın, kredi borçlarının, bir kısmı evlilik birliği içerisindeki birikimlerle ödenmiş olsun. Bu durumda alınan araç kural olarak kişisel mal niteliğinde olacaktır. Ancak ödemelerin bir kısmı da evlilik birliği içerisindeki kazançlarla yapılmıştır. Bu durumda bir eşin kişisel mallarına ilişkin borçları edinilmiş mallardan ödenmiştir. Tam da bu durumlarda Medeni Kanun’un 230. maddesinde düzenlenen denkleştirmenin talep edilmesi gerekir.

  • Yukarıda ifade ettiğimiz şekilde sırasıyla eklenecek değerlerin eklenmesi ve sonrasında denkleştirmenin yapılması gerekir. Bu işlemler sırasıyla yapıldıktan sonra ortaya çıkan miktar üzerinden, bu mallara ilişkin borçların çıkarılması gerekir. Ancak borçların düşülmesine dair işlemler, her bir mal için ayrı ayrı yapılır. Zira mal rejiminde tüm malların değerini toplayıp; yine tüm borçların düşülmesi mümkün değildir.
  • Hesaplama, her bir mal varlığı için tek tek yapılır ve her bir malın borcunun kendi değerinden düşülmesi gerekir. Burada mal rejiminin sona erdiği tarihte o mala ilişkin borçlar göz önüne alınacaktır.

  • Bir mal varlığı üzerindeki denkleştirme yapıldıktan ve borçlar çıkartıldıktan sonra ortaya çıkan miktar, “artık değer”dir. Ortaya çıkan bu artık değerin yarısı ise katılma alacağıdır.

Yukarıda açıkladığımız şekilde yapılacak işlemler sonrasında eşlerin katılma alacağı ortaya çıkacaktır.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2019/6000 E., 2019/10813 K. 02.12.2019 T.

“Mal rejiminin devamı süresince, bir eşin sahip olduğu edinilmiş malda, diğer eşin artık değerin yarısı oranında katılma alacağı hakkı vardır. Artık değere katılma alacağı; eklenecek değerlerden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere, eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin yarısı üzerindeki diğer eşin alacak hakkıdır.

Katılma alacağı, Yasa’dan kaynaklanan bir hak olup, bu hakkı talep eden eşin gelirinin olmasına veya söz konusu mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine ya da korunmasına katkıda bulunulmasına gerek yoktur.”

Katılma Alacağı ile Değer Artış Payı Alacağının Farkları Nelerdir?

Katılma alacağı da değer artış payı alacağı da edinilmiş mallara katılma rejiminden kaynaklanan alacak türleridir. Ancak bu alacak türleri niteliği itibariyle birbirinden farklıdır. Nitekim katılma alacağında, eşlerin malvarlıklarını birlikte edindikleri ve malın alınmasına katkıda bulundukları farazi olarak kabul edilmektedir. Bu sebeple katılma alacağının hesaplanmasında eşlerin çalışıp çalışmaması veya kazanç miktarlarının hiçbir önemi bulunmamaktadır.

Değer artış payı alacağında ise katkı yapılması ve bu katkının somut olarak ispat edilmesi gerekir. Üstelik yapılan katkının, bir eşin diğerine ait malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına yönelik olması da zorunludur.

Katılma Alacağı2

Katılma Alacağı ile Katkı Alacağı Arasındaki Farklar Nelerdir?

Katılma alacağı ile katkı alacağı birbirine çok karıştırılan alacak türleridir. Ancak bu alacak türleri mahiyeti itibariyle çok farklıdır. Öncelikli fark, bu alacak türlerinin tabi oldukları rejimdir. Nitekim katılma alacağı, edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu durumlarda ortaya çıkar. Eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejimi bulunmuyorsa katılma alacağından söz edilemez.

Katkı alacağı ise mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu durumlarda geçerlidir. Katkı alacağı, edinilmiş mallara katılma rejimi içerisinde kullanılıyor olsa da bu hatalı bir kullanımdır. Zira edinilmiş mallara katılma rejiminde katkı alacağı değil; değer artış payı alacağı talep edilebilir. Edinilmiş mallara katılma rejiminde katkı alacağı talep edilemez.

Katılma alacağı, 01.01.2002 tarihinde Medeni Kanun’da yapılan değişiklik sonrasında hukuk sistemimize girmiştir. Katılma alacağında eşlerin malvarlıklarını, birlikte edindikleri kabul edilmektedir. Bu sebeple katılma alacağın hesaplanmasında, eşlerin çalışıp çalışmaması, kazançlarının oranı veya katkıda bulunmuş olmalarının hiçbir önemi bulunmamaktadır. Bu yönüyle aile ekonomisine katkı sağlamak bir yana sürekli olarak borçlanarak zarara uğratan eş dahi katılma alacağı talep edebilir.

Katkı alacağında ise isminden de anlaşılacağı üzere doğrudan katkıda bulunması gerekir. Katkı alacağı talep edecek eşin, diğer eşe ait mala hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkı yapması gerekir. Üstelik yapılan bu katkının talep edilebilmesi için yapılan katkının da somut olarak ispat edebilmesi gerekir. Görüleceği üzere yapılan katkının geri iadesini talep etmek için hiç karşılık alınmaması ya da uygun bir karşılık alınmaması gerekir. Evlilik birliğinin gerektirdiği yardımlaşmadan doğan katkının, katkı alacağı olarak talep edilmesi ise mümkün değildir.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2018/13201 E. 2018/16155 K. 25.9.2018 T.

“Dava, boşanma nedeniyle katkı payı alacağına ilişkindir. Boşanma dava dilekçesinde evlilik birliği içinde edinilen tescillerin yarısının iptali ile davacı adına tescili istenmiştir. Davacının talebine ilişkin dönemde eşler arasında yasal mal ayrılığı rejimi geçerli olduğundan katkı payı alacağına göre çözümlenmelidir. Mal rejiminin devamı sırasında bir eşin katkı payı alacağı için para ya da para ile ölçülebilen maddi veya hizmet değeriyle katkısı olması gerekir.

Tasfiyeye konu taşınmazların eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde satış yoluyla davalı kadın adına tapuda tescil edildiği, evlilik birliği içinde davacının makine mühendisi, davalının ise kuaför olarak çalışmak suretiyle sürekli ve düzenli gelir elde ettikleri açıktır. Mahkemece, davalı adına kayıtlı taşınmazın edinme tarihi itibariyle davalının edinilmiş malı olduğu kabul edilerek, davacı lehine katılma alacağına hükmedilmiştir.

Taşınmaz edinme tarihi itibariyle davalının kişisel malı olup, mal ayrılığı rejimi hükümlerine göre tasfiye edilmelidir. Mahkemece davacının katkı payı alacağı belirlenmesi gerekirken delillerin hatalı değerlendirilmesi nedeniyle katılma alacağını yanlış hesaplamıştır.”

Katılma Alacağında Takas Talep Etmek Gerekir Mi?

Takas, her iki tarafın da birbirinden alacaklı olduğu durumlarda alacakların mahsup edilmesini sağlayan bir kurumdur. Katılma alacağı davalarında da eşlerin birbirlerinden karşılıklı olarak katılma alacağı ortaya çıktığı durumda bu alacakları arasında takas yapılmasını talebinde bulunmaları mümkündür. Normal şartlarda takas, ancak talepte bulunulması halinde yapılabilir.

Mal rejiminin tasfiyesinde ise takas, Medeni Kanunun 236. maddesinde özel olarak düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre eşlerden birinin takası talep etmesine dahi gerek bulunmamaktadır. Davayı gören mahkeme, alacakları “kendiliğinden” takas edecektir. Bu kapsamda katılma alacağında takas talep etmenin şart olmadığını, talep edilmese de mahkeme tarafından kendiliğinden yapılacağını söyleyebiliriz.

Katılma Alacağında Faiz Nasıl Hesaplanır?

Katılma alacağı davalarında faiz, eşler arasındaki mal rejimin tasfiyesi ile katılma alacağı talebinin kabul edilip; hüküm altına alınmasından sonra hesaplanır. Ancak taraflar bu konuda aksine anlaşma yapabilirler. Bu durum Medeni Kanun’un 239. maddesinde düzenlenmiştir.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2019/5851 E., 2019/11251 K. 11.12.2019
“TMK’nin 239/son maddesinde; “…aksine anlaşma yoksa tasfiyenin sona ermesinden başlayarak katılma alacağına ve değer artış payına faiz yürütülür…” hüküm altına alınmıştır. Yargıtay’ın ve Dairemizin kökleşmiş uygulamalarına göre tasfiye tarihi karar tarihidir. Mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporları tarihi de dikkate alınarak tasfiyeye karar verilen İlk Derece Mahkemesi karar tarihi olan 20.12.2017 tarihinden itibaren katılma alacağına faiz yürütülmesi gerekir”

Zinanın Katılma Alacağına Etkisi Nedir?

Katılma alacağı davalarında kural olarak kusurun hiçbir önemi bulunmamaktadır. Ancak Medeni Kanun’un 236. maddesinde bu kurala bir istisna getirilmiştir. Buna göre zina nedeniyle boşanma veya hayata kast nedeniyle boşanma kararı verilmesi halinde hâkim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir. Bu istisnai hükmün uygulanabilmesi için eşlerin zina sebebiyle boşanmalarına veya hayata kast sebebiyle boşanmalarına karar verilmesi gerekir. Bu sebeple sadakatsizlik veya fiziksel şiddet boyutunda kalan fiillerden ötürü boşanmaya karar verilmesi durumunda bu hükmün uygulanması mümkün değildir.

Ayrıca zina ya da hayata kast sebebiyle boşanma karar verilmesi durumunda katılma alacağının kaldırılmasına ya da indirilmesine karar verilebilir. Bu sebeple değer artış payı alacağına veya katkı alacağına dair talepler bakımından Medeni Kanunda istisnai olarak düzenlenen bu hükmün uygulanması mümkün değildir.

Taraflardan birinin, artık değere katılma alacağının kaldırılmasını veya indirilmesini talep etmesi halinde mahkeme, davacının alacağının hangi alacak kalemi olduğunu araştırır. Yapılacak bu araştırma sonrasında alacaklının, katılma alacağının olduğunun tespit edilirse her bir alacak kalemi bakımından ayrı ayrı indirme ya da kaldırılma yönünde hakkaniyete göre değerlendirme yapılarak karar verilir. Hakim, katılma alacağının indirilmesine, kaldırılmasına veya bu yöndeki taleplerin reddine karar verirken, verdiği kararın gerekçesini de açıklamalıdır.

Zina veya hayata kast sebebiyle boşanmaya karar verilmesi durumunda katılma alacağının kaldırılmasına veya indirilmesine, mal rejimine ilişkin davayı gören mahkeme tarafından karar verilir. Bu yönde bir talep bulunduğunda hakim, eşlerin boşanma davasındaki kusur durumlarını inceleyerek vicdani kanaati ve hakkaniyet kuralları doğrultusunda karar verecektir. Boşanma davasına bakan hâkimin, zina eden ya da diğer eşin hayatına kast eden eşin katılma alacağına yönelik bir değerlendirmede bulunabilmesi mümkün değildir.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2015/5939 E., 2017/367 K. 17.01.2017 T.

“...dosyadaki kayıtların incelenmesinden tasfiyeye konu 347 parselin 584/2344 hissesinin 31.05.2001 tarihinde,… plakalı aracın ise 05.01.2010 tarihinde davalı adına edinildiği anlaşılmaktadır. Söz konusu taşınmaz eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde satın alınarak davalı adına tescil edilmiştir. Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 4721 sayılı TMK 179. maddesine göre mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır. Bu bağlamda tasfiyeye konu taşınmazın satın alındığı tarihte yürürlükte bulunan 743 sayılı TKM’de, 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı yasanın 236/2 maddesinin karşılığı bulunmadığından boşanma sebebinin zina olmasına dayanarak davacının katkı payı alacağında indirim yapılması doğru değildir.

Araç yönünden ise, eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde edinildiğinden davalının edinilmiş malı olduğunun ve boşanma nedeni zina olmasına dayanılarak TMK 236/2 maddesi uygulanacağına ilişkin kabul yerinde ise de Mahkemece, davacının katılma alacağı ayrıca belirlenmeden katkı payı alacağı birlikte toplam oluşan değer üzerinden indirim uygulanması da hatalı olmuştur.”

Katılma Alacağı

Katılma Alacağında, Mülkiyet Talep Edilebilir Mi?

Katılma alacağı davaları, isminden de anlaşılacağı üzere, niteliği itibariyle bir alacak davasıdır. Bu davalarda talep edilecek husus kural olarak para alacağıdır. Bu sebeple katılma alacağına ilişkin davalarda, dava konusu malın mülkiyetin devrine ilişkin hüküm kurulması kural olarak mümkün değildir. Ancak Medeni Kanunda bu kuralın bazı istisnaları da düzenlenmiştir. Bu kapsamda:

  • Medeni Kanun’un 226. maddesi gereğince eşlerden her biri, paylı mülkiyete konu malın kendisine verilmesini isteyebilir. Böyle bir talepte bulunabilmek için söz konusu malın, üstün bir yararı olduğunu ispat etmek ve diğerinin payını ödenmesi zorunludur.
  • Medeni Kanun’un 239. maddesi gereğince edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinde borçlu eş, borcunu para olarak ödeyebileceği gibi davaya konu malının mülkiyeti devretmeyi kabul etmek suretiyle de ödeyebilir. Burada borçlu eş, seçimlik yetkiye sahiptir. Ancak ayni olarak ödeme yapacak olan eşin bu konuda iyi niyet kurallarına riayet etmesi gerekir.
  • Medeni Kanun’un 240. maddesi gereğince sağ kalan eş, eski yaşantısını devam ettirebilmesi için ölen eşine ait olup birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedel eklenmek suretiyle kendisine mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir.

Medeni Kanunda düzenlenen bu hükümler istisnai nitelikte olup; her biri bakımından birbirinden bağımsız şartlar ve prensipler bulunmaktadır.

Katılma Alacağı, Talep Olmadan Alınabilir Mi?

Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere katılma alacağına ilişkin davalar, mahiyeti itibariyle bir alacak davasıdır. Alacak davalarında hakimlerin, kendiliğinden araştırma yapması hukuken mümkün değildir. Bu davalarda taraflarca getirme ilkesi bulunmaktadır. Bu sebeple katılma alacağı olan tarafın, bu konuda usule ve yasaya uygun şekilde açılmış bir davasının olması gerekir.

Aynı durum, katılma alacağı davası ile karşı karşıya kalan taraf için de geçerlidir. Bu bağlamda kendisinden katılma alacağı talep eden kişinin, diğer eşte katılma alacağı varsa usulüne uygun olarak dava açması gerekir. Usule uygun olarak dava açılmadığı takdirde mahkemenin bu konuda kendiliğinden araştırma yapıp hesaplama yapabilmesi mümkün değildir.

Katılma alacağı davası ile karşı karşıya kalan taraf, dava dilekçesinin kendisine tebliğ edilmesinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde aynı mahkemeye vereceği dilekçe ile karşı dava açabilir. Karşı dava açmak için gerekli sürenin kaçırılması durumunda ise başkaca bir mahkemede katılma alacağı davası açılması ve davaların birleştirmesi talep edilmelidir. Bu şekilde usule ve yasaya uygun şekilde katılma alacağı talep etmeyen taraf bakımından mahkeme, kendiliğinden bir araştırma yapamaz.

Katılma Alacağı Davalarında Zamanaşımı Ne Kadardır?

Medeni Kanunda, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davalarda zamanaşımı süresi düzenlenmemiştir. Bu konuda ortaya atılan farklı hukuki yorumlar sonrasında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından yapılan son değerlendirme ile mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davalarda zamanaşımı süresinin, rejiminin sona erdiği tarihten itibaren 10 yıl olarak uygulanması gerektiğini bildirmiştir.

Aynı durum katılma alacağına ilişkin talepler bakımından da geçerlidir. Bu kapsamda mal rejiminin, ölümle sona ermesi halinde ölüm tarihinden; boşanma veya evliliğin iptaline karar verilmesi halinde ise kararın kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl içerisinde katılma alacağının talep edilmesi gerekir.

Katılma Alacağı İçin Belirsiz Alacak Davası Açılabilir Mi?

Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâller ortaya çıkabilir. Bu tür durumlarda alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktarı ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Belirsiz alacak davası Hukuk Muhakemeleri Kanunun 107. maddesinde düzenlenmiştir.

Katılma alacağına ilişkin davalar da belirsiz alacak davalarının tipik örneğidir. Nitekim mal rejiminin tasfiyesine ilişkin alacak türü olan katılma alacağı davasında, alacağın miktarını tam ve kesin olarak belirlemesi çoğu zaman davacıdan beklenemez. Bu tür durumlarda talep edilen alacak türün ile makul şekilde harca esas değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açılması mümkündür.

Belirsiz alacak davalarında asgari değer belirtildikten sonra mahkeme araştırma yaparak davacının alacak hakkı olup olmadığını ve alacağı varsa miktarını tespit eder. Bu kapsamda yapılacak yargılamayla tespit edilen alacak miktarı üzerinden davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.

Mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davalarda belirsiz alacak davası açılması halinde, mal rejiminin tasfiyesine dair hak düşürücü süre ve zamanaşımı süreleri tümüyle kesilir.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2016/21616 E. 2019/3601 K. 03.04.2019 T.

“Dava, artık değere katılma alacağı isteğine ilişkin olup, 06.12.2011 tarihinde açılmıştır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesi “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir…” hükmü ile belirsiz alacak davası düzenlenmiştir. … Eldeki davanın açıldığı tarihte 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlükte olduğuna göre, belirsiz alacak davası ile ilgili hükümlerin uygulanması gerekir. Davacı vekili, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile şimdilik 5.000 TL katılma alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Daha sonra davacı vekili son yargılama oturumunda sunduğu havalesiz, tarihsiz dilekçe ile talebini 29.000 TL’ye yükseltmiştir.

Mahkemece anılan dilekçenin ıslah dilekçesi olduğu kabul edilmişse de, dava tarihi itibariyle dava belirsiz alacak davası olduğundan, söz konusu dilekçenin ıslah dilekçesi değil, talep artırma dilekçesi olduğu kabul edilmelidir. Kaldı ki, davanın kısmi dava olarak kabul edilmesi halinde dahi tahkikat sona erinceye kadar ıslah mümkün olduğundan davacıya arttırdığı bedel için harcı yatırmak üzere süre verilmesi mümkündür.”

Katılma Alacağı İçin Kısmi Dava Açılabilir Mi?

Dava konusu bölünebilir nitelikte ise alacağın sadece bir kısmı için dava açılması mümkündür. Kısmi dava olarak isimlendirilen bu dava türü, Hukuk Muhakemeleri Kanunun 109. maddesinde düzenlenmiştir. Mal rejimine ilişkin taleplerin, bölünebilir olduğu durumlarda kısmi dava açılması mümkündür. Kısmi dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmediği sürece geri kalan kısmın daha sonra talep edilebilir. Kısmi davada davacı, alacaklının başlangıçta ileri sürdüğü talebini ancak ıslah yoluyla artırabilir.

Belirsiz alacak davası da kısmi alacak davası da niteliği itibariyle eda davasıdır. Bu benzerliğe rağmen bu iki dava türü arasında çok ciddi teknik farklılıklar bulunmaktadır.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2019/1294 E., 2019/4233 K., 17.04.2019 T.

“6100 sayılı HMK’nin 107.maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davası, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunmadığından dava, 10.000 TL’lik kısmi dava olarak açılmış olup, davacı vekili harcını da yatırdığı 18.05.2016 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini fazlaya ilişkin haklar saklı olmak üzere 3.000.000 TL olarak ıslah etmiştir.”

Katılma Alacağı Davalarında İhtiyati Tedbir Kararı Verilebilir Mi?

İhtiyati tedbir Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun 389. maddesinde düzenlenmiştir. Kanundaki bu düzenlemeye göre mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.

Katılma alacağına ilişkin davalarda da eşlerden biri, diğerinin haklarını engellemek amacıyla malını devredebilir. Bu tür durumlarda dava konusu ile sınırlı olmak kaydıyla mahkeme, talep eden tarafın dava sonrasında elde edeceği muhtemel menfaatini korumak için orantılılık ilkesine uygun olarak ihtiyati tedbir tesis edebilir.

İhtiyati tedbir talep eden taraf, davanın esası yönünden haklı olduğunu, en azından yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır. Hakim, karşı tarafa dinlemeden de ihtiyati tedbire karar verebilir. İhtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesi halinde ise bu karara karşı istinaf başvurusunda bulunmak mümkündür. Katılma alacağı ihtiyati tedbir Yargıtay kararı da bu yöndedir.

Katılma Alacağı Davasında Hangi Mahkemeler Görevlidir?

Aile hukukundan doğan dava ve işler, aile mahkemelerinde görülür. Aile mahkemelerinin kurulmadığı yerlerde ise aile hukukundan doğan dava ve işlere asliye hukuk mahkemeleri tarafından aile mahkemesi sıfatıyla bakılır. Bu kapsamada katılma alacağı davalarında görevli mahkeme, aile mahkemesi; aile mahkemesinin bulunmadığı yerde ise, aile mahkemesi sıfatıyla asliye hukuk mahkemesidir.

Mahkemelerin görevli mahkemede açılıp açılmadığı, kamu düzeni ile ilgilidir. Bu sebeple taraflarca görev konusunda itirazda bulunulmamış olsa da davaya bakan hakim bu hususu kendiliğinden ele alıp gerektiğinde görevsizlik kararı verebilir. Görev, kamu düzeniyle ilgili olduğu için davanın her aşamasında görevsizlik kararı verilmesi mümkündür.

Katılma Alacağı Davasında Hangi Mahkemeler Yetkilidir?

Katılma alacağı davalarında yetkili mahkeme Medeni Kanunun 214. maddesinde özel olarak düzenlenmiştir. Bu kapsamda katılma alacağı davalarında:

  • Mal rejiminin ölümle sona ermesi durumunda ölenin son yerleşim yeri mahkemesi,
  • Boşanmaya, evliliğin iptaline veya hakim tarafından mal ayrılığına karar verilmesi durumunda, bu davalarda yetkili olan mahkeme,
  • Diğer durumlarda davalı eşin yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.

Boşanma Kararı Kesinleşmeden Katılma Alacağı Davası Açılabilir Mi?

Katılma alacağına ilişkin davalarda taleplerin değerlendirilebilmesi için mal rejiminin sona ermesi gerekir. Eşler arasındaki mal rejimi ise eşlerden birinin ölümü, başka bir mal rejimi seçmeleri, boşanmalarına, evliliğin iptaline veya mahkeme kararıyla mal ayrılığına geçilmesi halinde sona erer. Ancak bu durumlarda eşler arasındaki evlilik sözleşmesi, açılan dava tarihinden geçerli olmak üzere sona ermektedir. Dolayısıyla boşanma davası açılması, evliliğin iptali talep edilmesi veya mal ayrılığı rejimine geçiş için dava açılması hallerinde mal rejiminin tasfiyesi davası açılması mümkündür.

Bu tür durumlarda boşanma, evliliğin iptali veya mal ayrılığı rejimine geçilmesi davaları, mal rejiminin tasfiyesinden doğan alacak davası için bekletici mesele yapılır. Açılan mal rejiminin tasfiyesine ilişkin dava; boşanma, evliliğin iptali veya mal ayrılığına geçiş davasının olumlu sonuçlanması halinde görülmeye devam eder. Bu davaların olumlu sonuçlanması halinde mal paylaşımı davasında toplanacak tüm delillere göre bir değerlendirme yapılarak karar verilir.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2017/16257 E., 2018/13988 K. 12.06.2018 T.

Türk Medeni Kanunu’nun 225.maddesine göre; mal rejimi, eşlerden birinin ölümüyle, başka bir mal rejiminin kabulüyle, mahkemece boşanmaya, evliliğin iptaline veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hâllerinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer. Yargıtay’ın ve Dairemizin sapmaksızın devam eden uygulamalarına göre, mal rejiminin tasfiyesi ile alacak hakkında bir karar verilmesi için eşler aralarındaki mal rejiminin sona ermesi gerekir.

Başka bir anlatımla, şahsi hak niteliğindeki mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkının dava konusu yapılabilmesi için muaccel (istenebilir) hale gelmesi gerekir, bu da mal rejiminin sona ermesi ile gerçekleşir. Mal rejiminin sona ermesi, mal rejiminin tasfiyesiyle alacak davalarının görülebilirlik ön koşuludur. Mal rejimini sona erdiren boşanma davasının derdest olduğunun anlaşılması durumunda usul ekonomisi gereğince bekletici mesele yapılmalıdır.”

Yazar Hakkında

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. İstanbul Barosu'na bağlı olarak avukatlık hizmeti vermektedir. Uzmanlık alanı, aile hukukundan kaynaklanan davalardır. Boşanma avukatı olarak Milliyet/Pembenar ekinde köşe yazarlığı yapmaktadır.

Yorumlar

    Yorum Bırak